Ağır hareket eden, ağırbaşlı, hep korunmaya muhtaç şah; çok becerikli ve çok güçlü, hem koruyucu hem saldırgan vezir; herkesin arasından sıyrılan, her yere seğirten cevval fil; sarsılmaz bir kaya gibi dikilen, baş eğmez kale; güçlülerin basit oyuncağı, ilk tehlikede feda edilecek zavallı piyon…
Bize bunların insan ruhunun aydınlık ve eşsiz zeka parıltılarının yansımaları olduğunu söyleyen Zweig, o eşsiz kalemi ve yazım tarzıyla aynı zamanda o ruhun karanlık yanlarının, ataerkilliğin, boş gururun, kin ve nefretin, alçaklığın, ihtiras ve açgözlülüğün de dışa vurumu olduklarını anlatıyor.
Satranç, her zaman bir fenomendi kuşkusuz… Ancak onu insan ruhunun uzun serüveninin çarpıcı bir özetine, şaşırtıcı bir metaforlar okyanusu ve dipsiz bir sorgulamanın olağanüstü aracına da ancak Zweig döndürebilirdi.
Satranç ve onun dolayımları, bu kısacık eserde Zweig’ın kalemiyle bir öyküye sığamayacak kadar eşsiz bir anlatıya dönüşüyor!